4 Ekim 2014 Cumartesi

Tahmin

Pencerenin önünde oturmuş, dışarıyı izliyordu. Hızlıca akan zamanı, bugün dert etmesine gerek yoktu. Hem bu yağmurlu havada, yapabileceği çok birşey de yoktu. Televizyonda ilgisini çeken bir program olmadı. Klasik haftasonu magazinlerinden birini açtı.

Aşağıdan arada bir geçen şemsiyeler haricinde sokak boştu. Şemsiyelerin renginden ve şeklinden, altındaki insanları tahmin etmeye çalıştı. Siyah, geniş, yavaş ilerleyen şemsiyenin altında, oldukça yaşlı ama sağlam yapılı bir amca olmalıydı. Büyük ihtimal arka sokaktaki fırına gidiyordu, kahvaltılık birşeyler almaya. Yanyana iki şemsiyeyle kesişti amcanın yolu. Biri büyük, biri küçük, aynı desende iki pembe şemsiye, kaldırımda kenara çekilip büyük siyah şemsiyeye yol verdi.

Küçük şemsiyenin altından bir sırt çantası görünüyordu. Dersaneye ya da etüde gitmesini istemedi çocuğun. Mutlaka annesi onu havuza götürüyordu. Soğuk sokakta, katkat kıyafeti ile ıslanmaktan korunurken, birazdan mayosuyla ılık bir havuza atlayacaktı. Bonenin altındaki saçları hariç heryeri ıslanacaktı. Büyük pembe şemsiye, küçüğü beklerken, spor merkezinin karşısındaki kafede oturacaktı. Yeni aldığı dergilerini okurken, kahvesinin yanında, kızının önünde asla içmediği sigarasını tüttürecekti.

Sokağın ucundan leopar desenli bir şemsiye belirdi. Modanın vazgeçilmezi, kırk yaş üstü kadınların gözdesi o desen. Bir el ve sigaranın ufak ateşi beliriyordu arada şemsiyenin kenarından. Haftasonu kahvesine, liseden arkadaşlarına giden bir kokoş teyzeydi bu kesinlikle. Az sonra dönecek dedikoduları tahmin edebiliyordu. Lisede süklüm püklüm olan Ayşe kimbilir şimdi ne fettan olmuştu. Tüm kızların bayıldığı Kerim'in kafasında tek tel saç kalmamıştı, facebookta görmüştü. Eski arkadaşlardan bir grubu biraraya getirmeliydiler en yakın zamanda.

Kırmızı - lacivert ekose desenli bir şemsiye geldi sokağın aksi yönünden. Karşı apartmanın önünde biraz durdu. Galiba apartmanın adını kontrol etti. Kararlı adımlarla kapıya yürüdü ve şemsiyeyi kapattı. Yüksek topuklu botları, lacivert bol paça kotu, belinde biten kısa kırmızı ceketiyle çok şıktı kız. Bütün yağmur ve rüzgara rağmen, sarı, dalgalı saçları hala şekilli görünüyordu. Kendisi, şimdi dışarı çıkmış olsa saçları rüzgardan birbirine girer, şemsiyesi olmasına rağmen bir şekilde ıslanırdı. Kız buraya mutlaka arabayla gelmiş olmalıydı. Sadece apartmanın arkasından kapısına kadar yürüdüğünü düşündü. Ancak bu sayede saçları o kadar düzgün olabilirdi. Kapı açıldı, kız içeri girdi.


Sokağın ilerisinde, ana caddenin orada bir taksi durdu. Yolcusu inmekte hiç acele etmedi. Buğulu pencereden tam seçilmese de, eşyalarını topladığı görülebiliyordu. Kapı açıldı. Önce bir ayak çıktı dışarı. Kahverengi büyük botlar ve açık mavi bir kot. Bu yağmurda paçaları kesin çamur olacaktı. Sonra bir kol, bej rengi bir trençkot. Kesinlikle bu hava için çok yanlış kıyafetlerdi. Ve bordo, koyu ama canlı bir bordo şemsiye. Taksinin kapısını kapattı. Ceplerini düzeltirken yağmur yavaşlamaya başladı. Adam şanslı olmalı diye düşündü kız. Bordo şemsiye yavaşça ilerledi. Kararlı adımlarla, sağa sola dönmeden yoluna devam ediyordu. Nereye gideceğini biliyor olmalıydı. Komşu apartmanları bir bir geçti. Bu mevsimini şaşırmış bordo şemsiye ile ilgili kararsız kalmıştı kız. Bütün ciddiyeti, bir iş ziyaretine gittiğini gösteriyordu, ama bu tatil gününde ve hiçbir iş yerinin olmadığı bu sokakta ne işi olabilirdi ki? Belki de annesine gidiyordu. Ama öyleyse neden sokağın başında indi? Bilmez miydi annesinin evini? Neden yağmurda ıslansındı? Kız bunları düşünürken bordo şemsiye tam önüne gelmişti bile. Birden sağa döndü, bahçe kapısından içeri girdi, kapıya doğru ilerledi. Kız şemsiyenin kapandığını farketti ama sahibi seçilmeden saçağın altına girmişti bile. Keşke komşularımı daha iyi tanısaydım diye düşündü kız. Belki bu bordolunun nereye gittiğini tahmin edebilir, ve yağmurla beraber bu şapşal oyunu da bitirebilirdi. Kapı çaldı.