30 Nisan 2009 Perşembe

To live will be an awfully big adventure

Cocuklarini Hook´un elinden kurtaran Peter onlarla beraber evine döner ve iste o zaman kurar bu cümleyi.

“to live will be an awfully big adventure”

Bircoklarinin bilmedigi sey J. M. Barrie´nin orijinal kitabinda Peter´in aslinda “to die will be an awfully big adventure” dedigidir. Wendy´le beraber Hook´tan kacmis, fakat denizin ortasinda kucucuk bir kayada kalmislardir. Peri tozlari olmadigindan ucamazlar. Tam o sirada kayip bir ucurtma belirir üzerlerinde. Ucurtma ikisini birden tasiyamayacagindan Peter Wendy´yi ucurtmaya bindirip yollar ve kayada tek basina kalir. Iste o zaman kurar bu cümleyi. Her zamanki gibi biraz acimasiz ve fazlasiyla cesurdur.

Barrie´nin 1904´te yazdigi ilk hikayeden sonra, farkli zamanlarda bircok oyun ve hikaye yazilmis, filmler cekilmistir Peter Pan´le ilgili. Dünya bu 100 yil icinde degistikce hikayeler de degismis, o zamanki tarihsel olaylara ayak uydurmus. 1904'te yazilan hikayeden 2002 yapımı Return to Neverland filmine kadar cinsiyet, ırk ayrımı, aile kavramı konusundaki gelişmeler eserleri sasirtici bir bicimde etkilemis.
(Merak edenler linkten devamini okuyabilir. )
“to die “ dan “to live”e giden degisim de 91 yapimi Hook filminde olmus. Aile kavramini öne cikarmak ve babayla oglu tekrar birlestirmek isteyen Spielberg, Peter´i evine döndürmüs ve bu cümleyi yazmis.

Cocuk romani sayilan Peter Pan, artik bircoklari tarafindan “kazik kadar” olarak degerlendirilsem de bu ve bunun gibi bircok farkli sebepten dolayi, benim hep kahramanim oldu. Hala okudukça ve izledikçe tekrar tekrar hayran olur, güler, ağlarim. 22 yaşında olmama rağmen 3 arkadaşımı zorla ikna edip "Peter Pan Buz Üstünde" gösterisine de gitmişimdir. Hikayenin en sevdigim 2 kismini burda anlatmazsam olmaz :)

1. Perilerin ortaya çıkış hikayesi: Ne zaman yeni bir bebek doğsa o bebeğin ilk gülüşü binlerce küçük parçaya ayrılır ve her bir parça bir peri olur.

2. Ne zaman bir insan perilere inanmadığını söylese bir yerlerde bir peri ölür. Cocukların perilere inanmadığı ve bu yüzden Tinkerbell'in neredeyse öldüğü sahnede ağlamış ve yaşaması için deli gibi ellerimi çırpmışımdır. (yine izlesem yine yaparım)

Büyümeyi reddeden, buna ragmen tüm kayip cocuklarin sorumlulugunu üstlenen; ölmek üzereyken bile cesur olabilen, kendi golgesiyle bile kavga eden :), bir yüzügü öpücük sanabilecek kadar saf Peter benim hep kahramanim oldu. Bu yüzden bu harika hikayeyi yazan Barrie bunu hic duyamayacak olsa da ona cok tesekur ederim :)

29 Nisan 2009 Çarşamba

Kac zamandir bloglarin arasinda geziniyorum. Daha önce hic merak bile etmedigim konularda cilgin seyler ogrendim, hic tanimadigim insanlar acaip konulardaki engin bilgi ve tecrube birikimlerini hic tanimadiklari benimle paylastilar ve bu, onlari bilmem ama benim cok hosuma gitti. Umut Sarikaya gibi dedim ki „benim de soyleyeceklerim var“, ben de yazmaliyim.

Ama ne zaman gaza gelsem bir soru durduruyordu beni.
„Neyi yazicam?“
Cevap benim icin basitti, “herseyi”. Ama okunan bircok blog gostermisti ki insanlar tutarliydi, bloglarinin belli bir konseptleri vardi,bazilarinin amaci, yazilari arkasi yarin tarzinda bile okunabiliyordu. Benimse aklima gelenler hep karisikti, hep bir ordan bir burdan. Aldigim notlarin biri algilama yonetimi ile ilgiliyse ondan sonraki sicak sarap tarifi ondan sonraki Tulin Sahin´den maske onerisiydi. Herseyi bir cerceveye oturtmak, mumkunse siniflandirmak isteyen beynim, bu kadar cesitli konuyu bir blogta paylasmami reddediyordu. Mantikli sinirlar cizmem lazimdi bloguma, yazmaya baslamadan once.

Bugün ilk basta korkutucu sonradan rahatlatici bir sekilde farkettim ki benim beynimin genel calisma sekli bu. Biraz karisikti, hep biraz düzensizdi ama bence normaldi. sonunda kendi dengesini buluyordu ve “tanimlayamadigim seylerin verdigi sikinti” disinda simdilik bir sorun yaratmamisti.

Kendimce, kendi kendimi cözmenin verdigi rahatlikla artik ben de blog yazmaya basliyorum.