25 Haziran 2009 Perşembe

Kisa kisa

* Kücük Avrupa gezimiz bitti :( Hersey süperdi. Paris güzeldi ama cok benlik degil. Sade insanim ben basit seyleri severim daha cok. O kadar yüksek binalar, büyük meydanlar, süslü caddeler güzel görünse de pek bana hitap etmiyor acikcasi. Ayrica o kadar güzelligine ragmen Paris dendiginde aklima gelen ilk seylerden biri artik cis kokusu olucak.

Amsterdam’sa tek kelimeyle harikaydi. Sehir insanlariyla beraber özene bezene yaratilmis resmen. Herkes her zaman evinden kendisine iyice bi ceki düzen verip cikiyor herhalde. Sokakta bile herkes schik (almanca klavyenin azizligi). Mekanlar düzenli, evler süslü ama abartili degil. Kirmizi kücük tuglalar, mavi catilar, yamuk duvarlar :) Amsterdam’da favori bir evim bile var artik, alicam bigün orayi :) Gezerken bir sürü sey vardi aklimda yazarim dedigim ama simdilik bu kadar. Aaaaa bir de Endonezya mutfagindan yerfistigi soslu tavuk harika, mutlaka yenmeli.

Fotograflar Facebook'a yüklendi, merak edenler ordan bakabilir.

* Amsterdam’da dogruluk derecesi belli olmayan bir tartiya göre geldigimden beri 4 kilo almis görünüyorum. Bunun dogru olmamasi icin sadece dua etmek yeterli olmuyo ama, biseyler yapmak lazim. Cok fazla oturmaya basladim yine.

* Paris’ten dönüp Almanya sinirina girdigimizde sevindim icten ice. Özlemisim buralari. Galiba iyice benimsiyorum artik Almanyayi ve Hannoveri. Almanlari “benim insanlarim” diye niteledigime göre artik tam bir gurbetci oldum sanirsam.

* Temmuzda 3 tane yeni stajyer geliyor :) Spordan baska birseyle ilgilenmeyen manyak Ukraynali’dan sonra umarim bunlar eglenceli olurlar. Beklentim yüksek biri Romanyali biri Polonyali. Kizlari eglenceli olur buralarin.

* Ercan burdayken Aleks’le de takildik baya (bilmeyenler icin Ercanin patronu), Genel Merkez dönemimin ilk aylarina heyecan katan kisi hatta :) Cok acaip bir adam. Tam bir gurme, keyif düskünü, eglenceli, cok konusmayi seven, cidden cok yer görmüs cok sey yasamis ve yasadiklarini da anlamis, haybeye yapmamis yani biseyleri. Cok sey de ögrenilecek bir insan, Ercan sansli valla (Kendi sansini kendi yaratmis muhabbetine de girerdim burdan ama o apayri bi konu). Ben de insan sarrafi olmusum. 2 günde ne cözmüsüm adami :)

* Rüyamda Kemal Kilicdaroglu’nu gördüm. Istanbul Büyüksehir Belediye Baskani olmustu kendisi, ama birileriyle kavga edip duruyordu. Gündemi bi 3 ay ilerden takip ediyor galiba bilincaltim.

10 Haziran 2009 Çarşamba

Rüya

Cilgin rüyalarim geri döndü, cok mutluyum. Bu rüyalar konusunda biraz takintiliyim. Acaip rüyalari sadece ben göreyim istiyorum. Bana gelip “Cok degisik bir rüya gördüm dur anlatayim” derseniz bilin ki size dinlemeye önyargili basliycam. Kendi kendime “eminim benimkilerden acaip degildir” diye düsünücem. Bu yüzden istemeden de olsa ilgisiz davranabilirim, simdiden özür dilerim :)

Rüyalari Ingilizce anlatmak zor is. O yüzden burdan paylasayim bari. Selmi, özellikle senin icin yaziyorum, eminim rüyalarimi sen de özledin :)

Ruyamda bir adadayim. Adaya birkac kisi berber gidiyoruz ve gittigimizde görüyoruz ki bir grup korsan adada yasamakta. Ama ada aslinda bizim adamiz. Biz korsanlarla tanisip dost olmaya calisiyoruz ve oluyoruz da. Bize gayet iyi davraniyorlar. Arkadasimiz gibi. Ama ben bir gün kendi aralarinda isaretlestiklerini görüyorum, adayi alicaz, kalelerini havaya ucurucaz tarzinda. Bizim de insnalarimizn kalani adanin aciklarinda bir gemide. Ertesi gün ordan 2 kisi geliyor botla. Onlari ben karsiliyorum adaya geldiklerinde ve hemen olayi anlatiyorum. Nedense icimde bir his var, konusmaya baslamadan „umarim siz de onlardan degilsinizdir“ diyorum. O zamanlarda yaygin bi durum gemicilerin korsanlarla isbirligi yapmasi. Ben konusmami bitirince bunlar susuyorlar ve siritiyorlar. Ben nolur onlardan olmadiginizi soyleyin diyorum nolur. „Belki de sandigin kadar kotu birsey degildir korsan olmak“ diolar ve anliorumki onlar da korsanlarla beraber.

Sonra sahne degisiyor.Bir arabada oturuyorum. Yanimiza bir cift gelior. Kucaklarinda da bebekleri var. Ama cok kücük. Bebegi bana uzatiyorlar, benim avcumun ici kadar. Bebek gidip dolasmak istior, ben tulumundan tutup kaldiriyorum uzaklara gitmesin diye, yakina cekiorum. En sonunda kaldirip elimin üstüne koyuyorum, sanki elime bir ugur bocegi konmusta ona bakar gibi, aynen öyle bakiorum ben de bebege. Minicik bukleleri var ama cidden minicik. Burgu makarnanin minyatür hali gibiler. Ama gözleri kocaman, siyah büyük gözler. Arabanin camindan disari bakmaya basliyor. Disarda adanin parki gibi bi alan var. Parkta da heykeller var, minik fil heykelleri bir sürü. Onlar da bizim kizin boyutuna gore hazirlanmislar. Minik agaclar, hersey minik. Kiz merakla onlara bakiyor ama biz disari cikamiyoruz cunku korsanlar heryerde. „ne kadar güzeldi adamiz“ diye düsünüyoruz, „ne kadar mutluyduk“.
Sonra bizzden olup korsanlarla isbirligi yapan adam gelior. Bebegi kaybettiklerini sanmis birileri, ailesi herhalde, elinde cep telefonu bir yandan „yok, bulamiorum“ diyo bi yandan ariyo. Benim karsima geliyo ben bebegi gösteriorum. Elimin üstündeki bebek o kadar kücük ki, bi süre görmuo bile bebegi. Sonunda gördügünde „tamam“ diyo „merak etmeyin, gülsendeymis bebek“. Bir an rahatliyor herkes, ama korsanlarla beraber kaleyi ucurucaklarsa bilioruz ki bizi ve bebegi de öldürecekler. Nasil yapicaksin diorum o anda ben. Bütün bunlara herseye herkese ve bebegi gösterip ekliorum, ona nasil kiyicaksin.

Sonra yine sahne degisior. Bizim insanlarimiz, sira sira olmus bi yere gidioruz. Bize cabuk olmamizi söylüyolar. Sahneyi ordan goren biri korsanlarin sonunda bizi yakaladigini dusunecektir. Basimizda da korsanlarla isbirligi yapan bizim adam var. Acele edin diyo asagi inin ve eklio merak etmeyin hersey iyi olucak. Megerse biz siginaklara iniyomusuz ve bizim adamlar sonunda korsanlarla savasmaya karar vermisler. Orda bitior rüya. Savasi, catismayi ya da kurtulup kurtulmadigimizi görmüyorum. Buna da kendimce bir sebep buldum. Bana gore önemli olan savasin nasil gecicegi kazanip kazanmamamizdan öte insanlarimizin bizimle beraber olmasi, korsanlari birakmsaydi. Sonunda birlik olmamiz yani, o anda kapimin onunde birilerinin konusmaya baslamasi ve benim uyanmam degil :)

Ilgisiz not: Dün okudum cok hosuma gitti:
“They had, from an early time, made up their mind that, society was, luckily, unintelligent, and the margin that this gave them had fairly become one of their commonplaces.”
Henry James (from The Beast in the Jungle)

(Can't) Skate by Night

Su anda bahcede, elimde kahvem, hafif yagan yagmur esliginde keyif yapiyorum. Hava cok güzel. 18 derece ama bence bu Izmir'in 34 derecesinden cok daha iyi :))

Her cesit sporun düskünü Almanlar belli araliklarla "Skate by Night" denilen bir aktivite düzenliyorlar. 200 kisi gece 21:00'den 01:00'e kadar Hannover caddelerinde beraber paten yapiyor. Paten konusunda uzman oldugumdan degil ama Brezilyali arkadasim cok gitmek istediginden, bu aksam biz de gittik aktiviteye. Daha metroda baslamisti patenci kalabaligi. Biz de kalabaligi takip edip olayin basladigi mekani bulduk.


Pateni olmayanlar icin ödünc alabilme imkani da vardi. Tabi 35 numara ayaklara sahip biri olarak kendime uygun numarayi bulamayacagimi biliyordum. Kendimce akillilik yapip yanima bir cift daha corap aldim ki 36 numara patenleri giydigimde rahat olayim. Ama gittigimizde patenler cilgin gibi kapisilmisti ve kalan en kücük numara 38'di (kücüge bak be). Mellany (Brezilyali arkadasim) gayet motive oldugundan onun hevesini kirmiyim dedim, bi deneyelim.

Daha ilk ayakta durma calismam yanimdaki banka sarilip oturmamla sonuclandi. Mellany elimden tuta tuta beni biraz gezdirdi, durumum biraz idare ederdi ama o 38 numara kocaman patenler ayagimda gitgide büyümeye baslamisti, agirlastikca agirlastilar. Tam ben baby steplerle ilerlerken görevli bir amca geldi yanimiza. Bu sirada kafile coktan yola cikmisti bile. Amca bize siniri sinirli "Cabuk olun bize yetisemeyeceksiniz, acele edin" dedi. Amcanin bagirmasi, zaten gitgide azalan motivasyonumu iyice düsürdü. Ama baslamistim bi kere, denemeden birakmak olmazdi.

Dizliklerim, üstümde tura katilanlarin giymesi zorunlu olan XXL Tshirtum, ayagimda bana hayli hayli büyük oldugu belli olan patenlerimle, bir elimden de Mellay tutmusken eminim 12 yasinda falan görünüyordum. En sonunda kafileye yetisme umudumuz kalmadan parkin etrafinda dolanmaya karar verdik. Aslinda hersey güzel gidiyordu. Ama yolun biraz egimli olmasi, bizim hizlanmamiz ve karsidan karsiya gecmemizle hersey bozuldu. 2 saniye icinde erkek olmadigima tekrar sükretmemi saglayan bir olay yasadim. Karsi kaldirima ulastigimda beni durdurabilecek teksey belime kadar uzanan bir direkti. Benim direge tutunmamla gövdem durdu ama ayaklarim devam etmek istiyordu. Sonuc olarak kendimi yerde, bacaklarimi diregin etrafinda ikiye ayirmis otururken buldum (erkek olsam halim gercekten cok kötüydü :)) Ben yerde otururken Mellany de cöp kovasina tutunmus anca durmustu. Ben kendi kendime kalkamayinca Türk oldugunu düsündügüm bir abi yardimima kostu, beni kaldirdi ama giderken "bilmiyosaniz yapmayin" diye laf sokmayi da eksik etmedi kendisi.

Bu artistik gösterinin ardindan biz baslangic noktamiza döndük. O kadar kasmanin ve kayicaz diye cirpinmanin ardindan bizi mutlu eden tek birsey vardi. Kocaman tshirtlerimizi alirken bize icecek bileti vermislerdi ve istediginiz zaman kullanin dediler. Baslangic noktasina dönücek, agir patenlerimizi cikaricak ve birer birayla hafifliycektik. Ama hüsranimiz burda da devam etti. Megersem biletler sadece turda verilen mola da enerji icecegi almak icin kullaniliyormus.

Sagsalim geri döndük ve patenlerden, kus gibi spor ayakkabilarima gectim. Yarindan itibaren yüzme havuzlarini arastirmaya basliyorum, bundan sonra sadece iyi oldugum sporlari yapicam :)

4 Haziran 2009 Perşembe

Cok sakin bu sehir cok

Bir sehrin en kalabalik oldugu saat 07:00 olabilir mi? Bahsedilen sehir Hannover'se kesinlikle evet. Bu sehrin insanlari sabah erkenden kalkip islerine gidiyorlar. Iste o zaman her yer canli, civil civil; kafeler, tren istasyonlari, sokaklar... Her yerde kahve kokusu, mis gibi :) Ama ben sabah insani degilim iste. Bir gözüm acik bir gözüm kapali yürüyorum sabah tren istasyonuna kadar. 5 dakika erken kalkip evde kahvalti yapmaya üseniyorum.

Sonra ben trende sandivicimi yerken, yine yari uyur vaziyette, Hannoverliler sabah sohbetinde oluyorlar. Yasli genc farketmiyor, bunlar tamamen tepki insanlari. Konusmalarin yarisi "Neeeee, nöööööö, ütz, stümt stümt" gibi tepkileri gayet yüksek sesle vermekle geciyor. "Nolur sessiz olun azcik" diyesim geliyor bazen. Ne zaman uyandiniz, kendinize geldiniz de bu kadar enerjiksiniz. Ben sorsam bunu, cevabin su sekilde geleceginden eminim:
"Ooooo ben kalktim, dusumu aldim, kahvaltimi yaptim. Köpegimi de gezdirdim bisiklete binerken". Ama saat daha 07:30, süpermen misin sen, uyumadin mi hic ?!

Ben ancak trenden inip Hameln'de otobüse binince kendime gelebiliyorum. Biraz sabah serinliginden ama daha cok söför amcanin sohbetinden :) Ise gittigim ilk günden beri nerdeyse hep o kullaniyor bizim otobüsü. Herkes de hep ayni saatte ayni otobüse bindiginden nerdeyse tüm yolculari taniyor. Amcam söför koltugundan güler yüzüyle "Hallloooooo. Wie gehts dir heute?" dedigi zaman, ben de kendime geliyorum ancak. Yarim yamalak Almancamla degisik bir muhabbete basliyoruz amcayla.

Almanlar hakkinda yanlis bildigim birsey daha. Cok olmasa da soguk insanlar olduklarini düsünürdüm genelde. Ama söför amcadan sonra, isyerinin kapisindan girer girmez bitmeyen bir selamlasma basliyor herkesle. Sabahlari tanidik tanimadik herkesle morgenlasiyoruz, öglen meitzeitlasiyoruz (böyle mi yaziliyor bu bilmiyorum), sonra schön taglar, abendler, wochenendeler derken koridorda oldugun her an konusmak zorunda kaliyorsun. Arkandan bile sesleniyorlar bazen sirf selam vermek icin.

Sira geliyor calismaya. Iste bu noktada kötü birsey var. Cok seviyorlar herseyi uzun uzun anlatmayi. Kesesim geliyor bazen laflarini, kesiyorum da arada, dayanamiyorum. Tamam diyorum anladim ben olayi, konusmayalim bu kadar cok, bir baslayalim yapmaya gerisi gelir nasil olsa. Cok abartiyorum galiba bazen. Bir kac kere degisik kisiler özür diledi benden, "uzattim galiba biraz" diyerek. Kötü bu huyum biliyorum, ama cok konusmak da kötü. Ortasini bulmamiz lazim.

Sonra saat 6 oluyor. Ben artik süperim, kendimdeyim, enerjigim bu sefer de herkes ortadan kayboluyor. 8'de bosaliyor sehrin sokaklari, herkes evine cekiliyor. 8'de süper havali arabalarini, 2 kisilik spor cabrio BMW'lerini, Alfa Romeo'larini evin önüne parkediyorlar. Sadece ise gitmek icin mi aldin o arabayi, yazik degil mi?Perdesiz evlerinde, ayni samdanlarin altinda benzer yemekleri yiyorlar hepsi. Biliyorum cünkü bakiyorum evlerin icine yolda yürürken dayanamayip. Bir de cöp posetlerine. Sacma olabilir bu biraz ama bir o kadar da ilginc. Bu gelismis ülkede geri dönüsebilen cöpler hep sokaga atiliyor, cöp kovasina degil. Posetlerin icinde de hep ayni kutular var, ayni gazeteler, ayni ambalajlar.

Tamam, yilda en az bir kere istedigin ülkeye gidiyorsun tatile, arada da tenis falan oynuyorsun, ama fazla bence bu kadar huzur, sakinlik, dinginlik. Allahtan cumartesileri var da biraz hareketleniyor ortalik. Simdi yatcaz kalkcaz yatcaz kalkcaz, cumartesi olucak, cilgin Alman gruplarinin konserine gidicez :))