10 Haziran 2009 Çarşamba

Rüya

Cilgin rüyalarim geri döndü, cok mutluyum. Bu rüyalar konusunda biraz takintiliyim. Acaip rüyalari sadece ben göreyim istiyorum. Bana gelip “Cok degisik bir rüya gördüm dur anlatayim” derseniz bilin ki size dinlemeye önyargili basliycam. Kendi kendime “eminim benimkilerden acaip degildir” diye düsünücem. Bu yüzden istemeden de olsa ilgisiz davranabilirim, simdiden özür dilerim :)

Rüyalari Ingilizce anlatmak zor is. O yüzden burdan paylasayim bari. Selmi, özellikle senin icin yaziyorum, eminim rüyalarimi sen de özledin :)

Ruyamda bir adadayim. Adaya birkac kisi berber gidiyoruz ve gittigimizde görüyoruz ki bir grup korsan adada yasamakta. Ama ada aslinda bizim adamiz. Biz korsanlarla tanisip dost olmaya calisiyoruz ve oluyoruz da. Bize gayet iyi davraniyorlar. Arkadasimiz gibi. Ama ben bir gün kendi aralarinda isaretlestiklerini görüyorum, adayi alicaz, kalelerini havaya ucurucaz tarzinda. Bizim de insnalarimizn kalani adanin aciklarinda bir gemide. Ertesi gün ordan 2 kisi geliyor botla. Onlari ben karsiliyorum adaya geldiklerinde ve hemen olayi anlatiyorum. Nedense icimde bir his var, konusmaya baslamadan „umarim siz de onlardan degilsinizdir“ diyorum. O zamanlarda yaygin bi durum gemicilerin korsanlarla isbirligi yapmasi. Ben konusmami bitirince bunlar susuyorlar ve siritiyorlar. Ben nolur onlardan olmadiginizi soyleyin diyorum nolur. „Belki de sandigin kadar kotu birsey degildir korsan olmak“ diolar ve anliorumki onlar da korsanlarla beraber.

Sonra sahne degisiyor.Bir arabada oturuyorum. Yanimiza bir cift gelior. Kucaklarinda da bebekleri var. Ama cok kücük. Bebegi bana uzatiyorlar, benim avcumun ici kadar. Bebek gidip dolasmak istior, ben tulumundan tutup kaldiriyorum uzaklara gitmesin diye, yakina cekiorum. En sonunda kaldirip elimin üstüne koyuyorum, sanki elime bir ugur bocegi konmusta ona bakar gibi, aynen öyle bakiorum ben de bebege. Minicik bukleleri var ama cidden minicik. Burgu makarnanin minyatür hali gibiler. Ama gözleri kocaman, siyah büyük gözler. Arabanin camindan disari bakmaya basliyor. Disarda adanin parki gibi bi alan var. Parkta da heykeller var, minik fil heykelleri bir sürü. Onlar da bizim kizin boyutuna gore hazirlanmislar. Minik agaclar, hersey minik. Kiz merakla onlara bakiyor ama biz disari cikamiyoruz cunku korsanlar heryerde. „ne kadar güzeldi adamiz“ diye düsünüyoruz, „ne kadar mutluyduk“.
Sonra bizzden olup korsanlarla isbirligi yapan adam gelior. Bebegi kaybettiklerini sanmis birileri, ailesi herhalde, elinde cep telefonu bir yandan „yok, bulamiorum“ diyo bi yandan ariyo. Benim karsima geliyo ben bebegi gösteriorum. Elimin üstündeki bebek o kadar kücük ki, bi süre görmuo bile bebegi. Sonunda gördügünde „tamam“ diyo „merak etmeyin, gülsendeymis bebek“. Bir an rahatliyor herkes, ama korsanlarla beraber kaleyi ucurucaklarsa bilioruz ki bizi ve bebegi de öldürecekler. Nasil yapicaksin diorum o anda ben. Bütün bunlara herseye herkese ve bebegi gösterip ekliorum, ona nasil kiyicaksin.

Sonra yine sahne degisior. Bizim insanlarimiz, sira sira olmus bi yere gidioruz. Bize cabuk olmamizi söylüyolar. Sahneyi ordan goren biri korsanlarin sonunda bizi yakaladigini dusunecektir. Basimizda da korsanlarla isbirligi yapan bizim adam var. Acele edin diyo asagi inin ve eklio merak etmeyin hersey iyi olucak. Megerse biz siginaklara iniyomusuz ve bizim adamlar sonunda korsanlarla savasmaya karar vermisler. Orda bitior rüya. Savasi, catismayi ya da kurtulup kurtulmadigimizi görmüyorum. Buna da kendimce bir sebep buldum. Bana gore önemli olan savasin nasil gecicegi kazanip kazanmamamizdan öte insanlarimizin bizimle beraber olmasi, korsanlari birakmsaydi. Sonunda birlik olmamiz yani, o anda kapimin onunde birilerinin konusmaya baslamasi ve benim uyanmam degil :)

Ilgisiz not: Dün okudum cok hosuma gitti:
“They had, from an early time, made up their mind that, society was, luckily, unintelligent, and the margin that this gave them had fairly become one of their commonplaces.”
Henry James (from The Beast in the Jungle)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder