27 Temmuz 2009 Pazartesi

Kisa kisa 2

Kisa kisa yazma isini sevdim. Birbirinden alakasiz konulari yazmaya devam ediyorum :)

- Mellanycim gitti :( 2 ayri farewell yaptik kendisine. Cok eglendim, cok üzüldüm. Su stajin sana kattigi en önemli sey ne deseler Mellany derim yani, o derece sevdim kendisini :) Muhtelif mekanlarda Mojitolar icerek basladigim geceyi, Ladies Nightta bedava sampanya gazoz karisimi bi ickiden kac tane ictigimi hatirlamayacak derecede sarhos bitirdim. Uzun zamandir ofise aksamdan kalma gelmemistim. Beyoglunda icip, Emine Anada 1. kahvaltimizi yapip, 6da GM ofisinde pis battaniyelerimize sarinip yatip, 9da kalkmak ne rahatmis meger.

- Harry Potteri izledim ama pek sevmedim. Normalde kitabi yazildiktan sonra filmi cekilen eserleri severim. Yani film kismini da severim. Bi Yüzüklerin Efendisi olsun, Bridget Jones olsun, Peter Pan'in onlarca versyonu olsun hep sevmisimdir yani. Ama Harry Potter'da olmuyor bi türlü. Kitaptaki her detay bana cok önemli geliyo, e tabi bu da filmde görünmeyince olmuyor. Ama bu sefer ki baskaydi, daha kötüydü. Koskaca kitapta sanki sadece liseli ergenlerin ask hikayesi anlatilmis. Dumbledore'un yüzügü yok ederken cektikleri yok. Voldemort'u 1 kere görmedik, duymadik, filmin en kötü karakterini kassalar Draco yapicaklar. Bu bölümde Harry Snape'ten kuskulanip duruo, tüm kitap nerdeyse bunun üstüne kurulu anca 2-3 sahne var bunu anlayabildigimiz. Koskoca Dumbledore ölüyor anca bahcede yatarken görüyoruz onu, tüm sihir alemini yasa sokan biraraya getiren cenazesi yok. Tek sevdigim yani görsellikti. Bu teknik konularda uzman degilim ama bence baya etkileyiciydi görsel efektleri. 3 boyutlu izlesek süper olurdu diye düsündüren Quditch sahneleri (daha dogrusu tek 1 sahne) vardi. Ask hikayesi yapmislar yani guzelim kitabi.

Bu arada benim kadar gercekci bir insanin (ben öyle görüyorum kendimi, siz ne dersiniz bilemem) bu fantastik dünyayi nasil bu kadar sevebildigini anlamiyorum.

- Ice Age 3 cok güzeldi. Gülmedigimiz tek bir an hatirlamiyorum desem yeridir. Sid, favori karakterim, tüm sapsalligiyla ortadaydi yine. Kiz sincapsa tam bir kurnaz kadin havasindaydi. Ben cok sevdim :)

-Cumartesi gecesi ERASMUS partisine gittik. Adamlarin kaldigi ögrenci evinin alt kati evin kendi diskosu. Erasmus da böyle güzel bi ortam yani. Denemek lazimdi vaktinde ama kacirdik firsati.

-Gözünü sevdigim Akdeniz insani. Yok böyle bir iklim, böyle bir davranis bicimi baska yerde. Partide 2 Italyan kizla tanistim ve 2 günde Almanlarla 2 ayda katettigimiz yolu astik kendileriyle :) Eee tabi kan da cekiyo :) Süper vakit gecirdik.

- Dün yine müze gezilerimiz devam etti. Landesmuseum'a gittik bu sefer. Birbirinden alakasiz birsürü sergi vardi. Bir kisminda baliklar ve böcekler vardi, canli canli tabi. Süper akvaryumlar yapmislar. Icinde Nemolarin yüzdügü mercan kayaliklarindan, Amazon nehirlerine kadar birsürü cesit vardi. Bir de mesela 2-3 akvaryumun yaninda, akvaryumun konseptine uygun dogal sesler duyuyordun, yagmur, firtina, hayvan sesleri vs. Bu kismi cok sevdim.

Flipos ana sergilerden biri de Kanadali yerlileri anlatiyordu. Amcamin biri 1940-1960 arasi ordaki yerlileri arastirmis. Fotograflar, kullandiklari esyalar, Kizilderili portreleri. Yalniz benim sergiden gördügüm kadariyla Kizilderili kardeslerimiz (onlarin da Türk oldugunu iddia ediyoruz ya, yakinlik duydum:) 60'lara kadar gayet rahat, kendi düzenleri ve yasam bicimleri icinde yasamislar. En azindan öyle göründü bana. Amerikada oldugu gibi bi asimilasyon olmamis mi acaba Kanada'da?

Sonra müzenin baska kisimlarina gectik, yagliboyalar, portreler, mekan resimleri falan. Ay cok sikildim bunlardan. Herkes de hep ayni seyi yapiyor. Gercekten 3-4 müze gezdikten sonra benim icin cok cekici bir yani kalmadi resim sergisi gezmenin, ki ben resim yapmayi da yapani da severim. Van Goghlari, Dalileri görmek hala etkileyici tabi. Ama ayni seyleri yapan Avrupalilari cekemiycem daha fazla. Gercekten insanlarin hayatini, nasil yasadiklarini anlatan sergiler daha cok hosuma gidiyor.

Bu müze kültürü ve aliskanligi da stajimin kattiklarindan :)

- Rüyamda Karaburundaki evimizden penguenleri izliyordum :) Bir sürülerdi, annem de bana kiziyordu "Penguenler denizdeki direkler durdukca hep ordalar (bu ne demek bilmiyorum), onlari birak da gel su foklari izle" diyordu. Italyanlardan biri de yorum yapti. Penguenler sonsuz askla bagdastirilirlarmis, cünkü bir penguen esini buldugu zaman hayatinin sonuna kadar onunla kalirmis, sonsuz monogami yani. Ben de her an hayatimin askini bulabilirmisim :))

- Patronum tatilde, cok mutluyum :) Departmancak cok mutluyuz aslinda. Ben hayatimda bu kadar detayci ve mükemmeliyetci bir insan görmedim. Onunlayken isler uzuyor da uzuyor. Her zaman mi elestirecek birsey bulunur ya. Ama beni sevdi galiba. "Terrible" dedigi bir isi 2 günde "Excellent"a cevirdim, hizima hayran kaldi :)) Kendisi bana hic söylemedi ama beni gelmis gecmis en iyi stajyer olarak görüyormus, onu ögrendim, o yüzden de mutluyum :) Anlamasi zor, genelde gicik ve hep olumsuz elestirileri söyleyen olumlulari kendine saklayan biri de olsa cok sevidigim bir yani var. Adam sürekli birseyler ögretme cabasinda. Toplantidan toplantiya da kostursa yine stajyerlere zaman ayirip en ufak seyi bile uzun uzun anlatiyor. Beni hic takmayan bir patronum olmasindan da böyle karisik, insani yoracak kadar detayci ama bana birsey ögretmek icin cirpinan biri olsun, cok daha iyi.

- 1 aydir bitmeyen Tayvan ülke profilini sonunda bitirdim. Bi süreligine az isim var. O yüzden isteyken bile böyle uzun uzun yazabiliyorum.

-Yeni staj ve is aramalarina basladim, gözünüze carpan bisey olursa beklerim.

- Su maddeleme harika birsey. Hicbirseyi birbirine baglamak zorunda kalmiyorsun. Zamandan efordan tasarruf :)

23 Temmuz 2009 Perşembe

Coldplay havasi


Iddia ediyorum, var böyle bir hava. Uzun hava gibi bi kavramdan bahsetmiyorum.
Coldplay dinlenebilecek hava kosullarini kastediyorum.
Iste bugün hava aynen Coldplay havasiydi.

Serin olsun
Azicik bulutlu olsun ama arada günes de ciksin
Bi de bazen yagmur ciselesin
Ve Coldplay calsin
Desin ki

"I was lost Crossed lines I shouldn't have crossed"

"So I look in your direction
but you pay me no attention, do you
I know you don't listen to me
cos you say you see straight through me, don't you"


"Nobody said it was easy
no one ever said it would be this hard
oh take me back to the start"


"you were an island and I passed you by
you were an island to discover"


"am I a part of the cure
or am I part of the disease"

Tabi onlar daha fazlasini söylesin ama ben bu kadarini yazayim yeter :)

25 Agustosta Hannoverde konserdeler. Biri gaza gelip benimle gelecek olsa gidiyordum, ama kandiramadim kimseyi :( Onun yerine Berlinin Ban.Ane. (Berlin Adventure weekeNd.Action Never Ends) resepsiyon turuna gidiyorum :)

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Günes gözlügü yanigiyla yagmuru özlemek ve kültür dolu bir hafta

Evet, Kuzey Almanya'da yüzümde günes gözlügümün izini cikaracak kadar yanmayi basardim :) Gündüz feneri gibi dolaniyorum ortalikta kipkirmizi, burnumun üstünde beyaz bi cizgiyle. Gecen hafta hava 29 dereceydi burda, Almanya kendi rekorunu kirdi heralde. Ve ben yazin ortasinda yagmuru özleyecegimi hic düsünmezdim ama özledim, hem de cooook. Sicagi hic cekilmiyormus buranin. Ama yagmur basladi tekrar:) serinledi yine ortalik. Burasi böyle güzelmis, hafif bulutlu, genelde yagmurlu.

Bol kültürel aktiviteli bir hafta gecirdim. Carsamba gecesi tiyatroya gittik. Burda Ingilizce aktivite bulmak hic kolay degil. O yüzden bulunca kacirmayayim dedim. Üniversite grubunun oynadigi Lysiastra diye bir oyun. Ingiliz aksani kullanan bir grup Ingiliz Dili ve Edebiyati bölüm insani. Oyunda Atina ve Sparta arasindaki savasi bitirmeye karar veren kadinlar, taktik olarak kocalariyla sevismemeye karar veriyorlar. Bir süre sonra cildiran erkekler baris antlasmasini gecikmeden imzaliyorlar :) Müzikal sayilabilecek, cok eglenceli, güzel bi oyundu.

Oyundan sonra da Almanyanin meshur Biergärten'larindan (bira bahcesi) birine gittik. Kültürel sohbet orda da devam etti, ve ben 3 yasindan itibaren müzeye gitmeye baslayan Almanlarin yaninda cok ezik kaldim :( Tebrik ediyorum bu anne babalari valla. Bizimkiler beni o yasta müzeye götürmeye kalksa eminim onun yerine denize ya da parka gitmek icin herseyi yapardim. Almanya da "Entellektüellerin ülkesi" olarak bilinirmis, bunu da yeni duydum.

Bu ezikligin verdigi motivasyonla pazar günü müzeye gitmeye karar verdim. Ama ondan önce Schützen Feste gittik. Silah aticilar festivali denebilir Türkce olarak. Pazar günü bandolarin sehirde gecit röreni vardi. Onu izlemeye gittik. Ev ahalisinden bir Ispanyol ve onun Koreli arkadasiyla. Ukraynali stajyer yine son anda satti, hicbiyere cagirmiycam bundan sonra onu. Oldum olasi sevmisimdir bandolari. Onlari izlerken ilkokulda okul bandosuyla Kordonda yaptigimiz resmi gecitler geldi aklima. Teyzeler amcalar pencerelerden hep el sallardi bize, ne gururlanirdik ama. Müzik ögretmenim o zamanlar benim bandonun sefi olmami istemisti. Hani su elinde kocaman sopayla bandoyu yöneten kisi. Ama o sopa benim boyum kadar oldugundan tirsmis, ben flüt calmaya devam edeyim demistim. Pisman oldum sonradan ama cok gecti tabi artik.

Neyse sonuc olarak 100'den fazla grubu izledik. Iclerinde at arabalari, itfaiyeler, askerler, Iskoclar, cheerleaderlar, engelliler, Amerikan futbolu oyunculari, eski kraliyet zamanindan kalma kiyafetler icinde olanlar bile vardi. Karman corman bir gruptu yani ama güzeldi, sevdim ben. Telefonumla fotolar da cektim cok cok ama bilgisayarim nedense aktarmiyo fotograflari bir türlü. Mellany de yakin zamanda gidiyor, o yüzden bir dahaki maasla fotograf makinesi almam lazim :)

Gecit bitince biz de ayrildik ve ben History Museuma dogru yola ciktim. Müzenin önüne seyyar biracilar standlarini acmislardi oraya vardigimda. Aldim elime 1 € ya kocaman birami, karsidaki cesmenin yanina oturdum, kitabimi okudum. Tam Avrupai bir manazaraydi. Birayi yarilayinca barmen abi geldi üstünü de tamamladi :) Keyfim yerindeydi yani.

Müze de, herseyin Almanca olmasinin disinda cok güzeldi. Basic-good seviyesi arasinda gidip gelen Almancamla herseyi okumaya kalktim, 3 saatte ciktim müzeden :D
Genel notlarim söyle:
-Müze adindan da anlasilabilecegi gibi ana olarak Hannover'in tarihini anlatiyor. Bunu yaparken de sehrin ana 2 tane markasi var onlari kullanmislar; Hanomag (traktör) ve Continental. Eski arabalar, motorlar, at arabalari, evlerin 20li 30li yillardaki görünümü, sehrin fotograflariyla bence basarili bir konseptti.
-Ana serginin yaninda sürekli degisen konular da vardi.
-Ilki Gut Grün, Güzel Yesil.Aslinda bunun icin gitmistim ama bekledigim gibi cikmadi. Hannoverin kücük bahcelerini anlatan cok önemli olmayan bir sergiydi.
-Ikincisi Gayler ve Lezbiyenler sergisi. Bu baya ilgincti cünkü Hannoverdeki yasam tartzlarini anlatiyordu, yani direk sehre yönelikti. Büyük ihtimal 28 Haziran günü icin acilmisti. Rengarenk bir hava katmisti müzeye.
- Sonuncu da (en cok sevdigim)politika sergisiydi. 50-70 arasini, o zamanlarda yapilan protesto posterleriyle anlatmislar. Grup toplantilari, grev cagrilari, zamanin meshur müzik gruplarinin konserlerindeki konusmalari ve fondan gelen dönem sarkilariyla cok basarili bir sergiydi.

Yani kültürel aktivite dolu bir hafta gecirdim. Bu haftada Mellany'nin gidisi ve yeni stajyerlerin gelisi bahaneleriyle parti dolu bir hafta olacak galiba :)

Ilgisiz Not: Benimle Dans Eder misin'i izledim. Neden Ebru Akel sunuyor ya bu programi. Konusmak yerine bagiriyor, kurdugu cümleler sacma sapan, kiyafet igreeeeenc. Pembe dümdüz kumasin üstüne sari karton baglamislar. Valla insanin programi izliycegi kalmiyor.

2 Temmuz 2009 Perşembe

Bu sefer is dünyasindan haberler

Kötü politika haberlerinin arasina sikismis, kücücük kalmis da olsa güzel haberler de olurmus, sabah cayini icerken seni sevindiren, „vay be neler yapmislar“ dedirten.

Kardelenler CNN’de. Turkcell’in CYDD ile beraber 2000 yilindan beri sürdürdügü Kardelenler projesi, gercekten amacina ulasmis sinirli CSR projelerimizden. Kanalin ödüllü yönetmeni Ivan Bouso cekmis belgeseli. 1 Temmuzdan itibaren Türkiye’de yayinlanmaya baslamis, yakin zamanda da Avrupa’da gösterilecek.

Önceden tamamen yabancilarin baskin oldugunu düsündügüm PC pazarinda Türkiye’de bir Türk markasi almis yürümüs. Ben isterdim ki o marka Vestel olsun ama degil (Vestel de benim gibi sadik müsteri, gönüllü elci bulamaz kendine :)). Yapilan bir arastirmaya göre Türkiye’de en cok bilinen PC markasi 7 yildan beri Casper, ve evet, Casper bir Türk markasi. Rapora göre Casper’n bilinirlik orani %29.7, 2. sirada olan HP sadece %7 de, sonra da Toshiba geliyor %5.9 la. Yani Casper acik ara fark atmis. Sadece bilinen degil, ayni zamanda en sevilen bilgisayar markalari arastirmasinda da yine Casper 1. sirada. Türkiye resmen resesyona girerken Casper 2009’da %30 büyümüs. Bravva diyorum ve devamini merak edenlere link veriyorum.

Hamburg’da otobüs duraklarina bir reklam konmus. Panoya baktiginizda kapkara bir arka plan üzerinde mutlu bir cift görüyorsunuz, adam kadinin omzuna elini atmis, ikisi de gülüyor, altinda da bir yazi ”It happens when nobody’s watching”. Tam siz kafanizi cevirip ”Ne ki bu” diye düsünürken birden ekran degisiyor. O panodaki mutlu adam kadini cilginlar gibi dövmeye basliyor. Sen birden tekrar bakiyorsun panoya ne oldugunu anlamak icin, ve yine ayni sahne, ikisi de mutlu. Reklamin mesaji acik ”Siddet kimsenin gözü önünde degil, hep kapali kapilar arkasinda gerceklesiyor”. Tabi ki hicbir mankafa bu reklami görüp bilinclenmeyecek, akli basina gelmeyecektir. Zaten reklami yayinlayan Amnesty Group’un da bu asamadaki amaci reklamin siddeti durdurmasi degil, aile ici siddetle mücadele etmede onlarla beraber calisacak gönüllülere ulastirmasi.





Icten ice kopuyorum bu corporate dünyadan. Yardim edilmesi gereken o kadar insan, yapilacak o kadar iyilestirme varken, daha cok motor, daha cok telefon, daha cok herhangibisey satmaya calismak bana anlamsiz geliyor. (Sirket benim olsa neyse:)

Ilgisiz not: Oksitoksin Hormonu insanlarin birbirlerine baglanmasini sagliyormus. Hayvanlarla iliskilerde de salgilaniyormus ayni hormon. Cocuklarinla göz temasi kurdugunda veya köpeginle bi süre oynadiginda bu hormonun kanindaki miktari %25 artiyormus. Yani birini sevdikce bu hormonu salgiliyorsun, salgiladikca daha cok seviyorsun :)