Kisa kisa yazma isini sevdim. Birbirinden alakasiz konulari yazmaya devam ediyorum :)
- Mellanycim gitti :( 2 ayri farewell yaptik kendisine. Cok eglendim, cok üzüldüm. Su stajin sana kattigi en önemli sey ne deseler Mellany derim yani, o derece sevdim kendisini :) Muhtelif mekanlarda Mojitolar icerek basladigim geceyi, Ladies Nightta bedava sampanya gazoz karisimi bi ickiden kac tane ictigimi hatirlamayacak derecede sarhos bitirdim. Uzun zamandir ofise aksamdan kalma gelmemistim. Beyoglunda icip, Emine Anada 1. kahvaltimizi yapip, 6da GM ofisinde pis battaniyelerimize sarinip yatip, 9da kalkmak ne rahatmis meger.
- Harry Potteri izledim ama pek sevmedim. Normalde kitabi yazildiktan sonra filmi cekilen eserleri severim. Yani film kismini da severim. Bi Yüzüklerin Efendisi olsun, Bridget Jones olsun, Peter Pan'in onlarca versyonu olsun hep sevmisimdir yani. Ama Harry Potter'da olmuyor bi türlü. Kitaptaki her detay bana cok önemli geliyo, e tabi bu da filmde görünmeyince olmuyor. Ama bu sefer ki baskaydi, daha kötüydü. Koskaca kitapta sanki sadece liseli ergenlerin ask hikayesi anlatilmis. Dumbledore'un yüzügü yok ederken cektikleri yok. Voldemort'u 1 kere görmedik, duymadik, filmin en kötü karakterini kassalar Draco yapicaklar. Bu bölümde Harry Snape'ten kuskulanip duruo, tüm kitap nerdeyse bunun üstüne kurulu anca 2-3 sahne var bunu anlayabildigimiz. Koskoca Dumbledore ölüyor anca bahcede yatarken görüyoruz onu, tüm sihir alemini yasa sokan biraraya getiren cenazesi yok. Tek sevdigim yani görsellikti. Bu teknik konularda uzman degilim ama bence baya etkileyiciydi görsel efektleri. 3 boyutlu izlesek süper olurdu diye düsündüren Quditch sahneleri (daha dogrusu tek 1 sahne) vardi. Ask hikayesi yapmislar yani guzelim kitabi.
Bu arada benim kadar gercekci bir insanin (ben öyle görüyorum kendimi, siz ne dersiniz bilemem) bu fantastik dünyayi nasil bu kadar sevebildigini anlamiyorum.
- Ice Age 3 cok güzeldi. Gülmedigimiz tek bir an hatirlamiyorum desem yeridir. Sid, favori karakterim, tüm sapsalligiyla ortadaydi yine. Kiz sincapsa tam bir kurnaz kadin havasindaydi. Ben cok sevdim :)
-Cumartesi gecesi ERASMUS partisine gittik. Adamlarin kaldigi ögrenci evinin alt kati evin kendi diskosu. Erasmus da böyle güzel bi ortam yani. Denemek lazimdi vaktinde ama kacirdik firsati.
-Gözünü sevdigim Akdeniz insani. Yok böyle bir iklim, böyle bir davranis bicimi baska yerde. Partide 2 Italyan kizla tanistim ve 2 günde Almanlarla 2 ayda katettigimiz yolu astik kendileriyle :) Eee tabi kan da cekiyo :) Süper vakit gecirdik.
- Dün yine müze gezilerimiz devam etti. Landesmuseum'a gittik bu sefer. Birbirinden alakasiz birsürü sergi vardi. Bir kisminda baliklar ve böcekler vardi, canli canli tabi. Süper akvaryumlar yapmislar. Icinde Nemolarin yüzdügü mercan kayaliklarindan, Amazon nehirlerine kadar birsürü cesit vardi. Bir de mesela 2-3 akvaryumun yaninda, akvaryumun konseptine uygun dogal sesler duyuyordun, yagmur, firtina, hayvan sesleri vs. Bu kismi cok sevdim.
Flipos ana sergilerden biri de Kanadali yerlileri anlatiyordu. Amcamin biri 1940-1960 arasi ordaki yerlileri arastirmis. Fotograflar, kullandiklari esyalar, Kizilderili portreleri. Yalniz benim sergiden gördügüm kadariyla Kizilderili kardeslerimiz (onlarin da Türk oldugunu iddia ediyoruz ya, yakinlik duydum:) 60'lara kadar gayet rahat, kendi düzenleri ve yasam bicimleri icinde yasamislar. En azindan öyle göründü bana. Amerikada oldugu gibi bi asimilasyon olmamis mi acaba Kanada'da?
Sonra müzenin baska kisimlarina gectik, yagliboyalar, portreler, mekan resimleri falan. Ay cok sikildim bunlardan. Herkes de hep ayni seyi yapiyor. Gercekten 3-4 müze gezdikten sonra benim icin cok cekici bir yani kalmadi resim sergisi gezmenin, ki ben resim yapmayi da yapani da severim. Van Goghlari, Dalileri görmek hala etkileyici tabi. Ama ayni seyleri yapan Avrupalilari cekemiycem daha fazla. Gercekten insanlarin hayatini, nasil yasadiklarini anlatan sergiler daha cok hosuma gidiyor.
Bu müze kültürü ve aliskanligi da stajimin kattiklarindan :)
- Rüyamda Karaburundaki evimizden penguenleri izliyordum :) Bir sürülerdi, annem de bana kiziyordu "Penguenler denizdeki direkler durdukca hep ordalar (bu ne demek bilmiyorum), onlari birak da gel su foklari izle" diyordu. Italyanlardan biri de yorum yapti. Penguenler sonsuz askla bagdastirilirlarmis, cünkü bir penguen esini buldugu zaman hayatinin sonuna kadar onunla kalirmis, sonsuz monogami yani. Ben de her an hayatimin askini bulabilirmisim :))
- Patronum tatilde, cok mutluyum :) Departmancak cok mutluyuz aslinda. Ben hayatimda bu kadar detayci ve mükemmeliyetci bir insan görmedim. Onunlayken isler uzuyor da uzuyor. Her zaman mi elestirecek birsey bulunur ya. Ama beni sevdi galiba. "Terrible" dedigi bir isi 2 günde "Excellent"a cevirdim, hizima hayran kaldi :)) Kendisi bana hic söylemedi ama beni gelmis gecmis en iyi stajyer olarak görüyormus, onu ögrendim, o yüzden de mutluyum :) Anlamasi zor, genelde gicik ve hep olumsuz elestirileri söyleyen olumlulari kendine saklayan biri de olsa cok sevidigim bir yani var. Adam sürekli birseyler ögretme cabasinda. Toplantidan toplantiya da kostursa yine stajyerlere zaman ayirip en ufak seyi bile uzun uzun anlatiyor. Beni hic takmayan bir patronum olmasindan da böyle karisik, insani yoracak kadar detayci ama bana birsey ögretmek icin cirpinan biri olsun, cok daha iyi.
- 1 aydir bitmeyen Tayvan ülke profilini sonunda bitirdim. Bi süreligine az isim var. O yüzden isteyken bile böyle uzun uzun yazabiliyorum.
-Yeni staj ve is aramalarina basladim, gözünüze carpan bisey olursa beklerim.
- Su maddeleme harika birsey. Hicbirseyi birbirine baglamak zorunda kalmiyorsun. Zamandan efordan tasarruf :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder